1945 Sonrası Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçişin Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Dinamikleri

Çok partili hayata dönüş sürecini Ekonomik , Toplumsal ve siyasi çerçevesinde inceleyebiliriz. 1924’teki terakkiperver cumhuriyet fıkrası ve 1930’daki serbest fırka gibi siyasal çoğulculuk deneyimi başarısız olsa da 1908 sonrası kısıtlı da olsa çok partili seçim deneyimi yaşandığı için ‘çok partili hayata geçiş’ yerine ‘çok partili hayata dönüş’ kavramı çok daha uygun olacaktır. Çok partili hayata dönüşün dinamikleri bazı yaygın tezlerde kısıtlı alanlara değinmektedir. Onlardan birisi Ismet inönü’nun kişisel dinamiğini merkeze alan başka sosyo ekonomik ve toplumsal dinamiklerini göz ardı eden yaygın tezdir. Inönü’nün demokratik değerlere olan bağlılığı sorgulanmakla beraber İnönü’nün demokrasiyi arzuladığını ve adeta çok partili siyasal rejimin Inönü’nün bu ülkeye olan kişisel hediyesi gibi sunulan tezler mevcut. Bu denli merkezi bir vurgunun yapmanın nedeni Türkiye ve Osmanlı tarihçiliğinde yaygın olarak kullanılan güçlü devlet geleneğidir. Buna göre bütün tarihsel dönüşümlerin sadece devlet tarafından gerçekleşebilmektedir. Bir başkası ise Türkiye’de hala günümüze kadar çok yaygın olarak görülen her büyük tarihsel dönüşümlerin dış faktörlere dayandığına inanılmasıdır. Buna göre Türkiye rejim’in çok partili hayata dönüşü ikinci dünya savaşından sonra oluşan siyasal ve kültürel ortamın Türkiye yönetici sınıfı  rejim’in yeniden düzenlemesine zorlamasıyla gerçekleşmiştir. Ancak ABD önderliğindeki batılı bloğun Türkiyenin çok partili olmasından çok anti-komünist olmasını önemsemekteydi.

Çok partili hayata dönüşü hiç bir tez tek bir faktör üzerine açıklamıyor, farklı unsurları tek parti dönemin ekonomik, toplumsal ve siyasi etkenlerde aramaktadır.

Ekonomik dinamikler

Türkiye her ne kadar ikinci dünya savaşına katılmıyor olsa da 1939’dan 1945’e kadar geçen savaş ekonomisi çok parti hayata dönüşün ekonomik anlamda asil unsuru olarak ele alınmaktadır. Milli korunma kanunu altında bu olağanüstü durum için olağanüstü önlemler alınması öngörülmüştür. Bunlar:

-          Sanayide ve madencilikte neyin ne kadar üreteceğini devlet karar verecek.

-          Kara borsayı engellemek için fiyatlar belirlenecek.

-          Tarım alanda ihtiyaç dışında kalan kısım TMO ofisine piyasadaki fiyatın altında alınacak.

Sadece kırsal nüfusunde değil kentlerde de tek partili rejime karşı hoşnutsuzluk yayılıyordu. “Cumhuriyet’ten sonra Beyoğlu’nun gayrimüslimlerine ilk darbe 1942 yılındaki Varlık Vergisi’yle indirilmiş, II. Dünya Savaşı’nda Alman etkisine iyice açık olan hükümet Tarlabaşı’nın Hıristiyan ahalisinin çoğuna ödeyemeyecekleri kadar yüksek vergiler salmış, ödeyemeyen Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi erkeklerini de tutuklayıp Aşkale’deki çalışma kamplarına yollamıştı.” (“Kafamda bir tuhaflik”, p. 259). Vergi haksız uygulamaları ve yöneticilerin keyfi davranışlarını içermesiyle beraber girişimciyi ürküttüğü ve yabancı sermaye yatırımlarıın ilkeye girişini engelledği gerçekçesi 1929 – 39 dönemdeki devletçilik politikasını tekrar sorgulatmış ve burjuvazinin gözünde CHP’nin itibarını önemli ölçüde azaltmıştır. Yaşanan bu savaş ekonomiden kaynaklı kaçakçılık ve stokçuluk, enflasyon, kıtlık ve karaborsacılık vb gibi durumlar yaygın olduğunda yönetici seçkinler bunu aynı rejimle düzeltmek mümkün olmadığını ve çok partili rejim makul bir değişiklik olacağını düşünmüşlerdir.

Toplumsal dinamikler

Farklı toplumsal kesimlerin savaş dönemindeki deneyimin onları siyaseten ve iktisaden hoşnutsuzluğa ittiğini ve bu süreç boyunca yönetici seçkinlerin sistemi yenileme gereksinimi duyduklarını öne surmektedir. Bu hoşnutsuz toplumun çoğu, o zamanki Türkiye nüfusunun yüzde 83’ünü oluşturan 40 bin köye dağılmış olann köylülerdir. 1929 – 39 arasında aşar vergisinin kaldırılması ortada bir sükünet yaşanmasına neden olmuştu ancak başka yollarla köylüden para transfer edilmesi devam etmiş pek bir değişiklik yaratmamıştı. Ülkede erken cumhuriyette ulusal ekonomi planı altında elektik üretiminde önemli bir artış olmasına rağmen 1940’ların ortalarında 40 bin köyden sadece 100 kadarında elektrik bulunmaktaydı. Savaş yıllarında binlerce köylü askere alınmış ve birçok insanın çekim hayvanlarına el konulmuştu. Hedefleri gerçekleştirmek için Milli korunma kanunu altında yol yapımında, inşaat işlerinde ve medencilikte köylülere sembollik ücretle çalışma zorunluluğu gettirilmişti. Beslenme sorunu, kiraların yüksek fiyatları, vergi artışlar, hayat pahalılığı vb durumlar insanlarda tek partili düzene epey yabancılaştırıyor ve yavaş yavaş çıkan muhalefet partinin işine yarıyordu.

Siyasal dinamikler

Burada uluslararası duzlemde siyasal düzenin çok partili rejime dönüş yapmasını nedeni ikinci dünya savaşından güçlü çıkan Sovyetler Birliğinin toprak istemi ve boğaz ortak kontrolünde olan diretmesidir. Bu durum Türkiye’yi güç dengelemek ve batı bloğunda müttefik bulmak için batılı tarz bir siyasal rejime dönmesini vurgulamaktadır. Öte yandan ulusal düzlemde Devletçi politikaların eleştirilmesi ve her huzursuzluğun günah keçişi olarak sorgulanmasını ele alabiliriz. Bu devletçi politikasi, devlet işletmelerinde üretilen malları ucuz fiyatlarla orta kesime satan başka bir Türkçü burjuva yaratmıştı. Bu burjuva grubu kısa sürede köseye dönmüş  olsa da kitleler nezdinde haksızlığa uğrayan kitlenin temsilcisi haline gelmişti. Genel olarak devlet politikasında büyük hoşnutsuzluk kentlerin görece daha yoksul kesimlerdeydi. Savaş nedeniyle 1930’larda olan büyüme hızını kaybetmiş, maaşlar ve ücretler enflasyondan kaynaklı değerlerini kaybetmiş, dış ticaretin durması nedeniyle bazı temel mallar kıtlığa uğramıştı. Bütün bu bahsedilen sorunların yanı sıra basın üzerindeki ciddi baskı toplumu bunaltmış, tek partili rejime epey yabancılaştırmıştı. İnönü’nün ‘Evet aç kaldınız ama yetim kalmadınız’ sözü savaştan kurtulduğu için minettar olan bir nüfüsla değil ülkede görülen iktisadi ve sosyal sorunlardan kaynaklı hoşnutsuzluğunu öyle ya da böyle ifade eden nüfusla karşı karşıya olduklarını göstermektedir.

Bütün bunları bahsettikten sonra kabaca Türkiyede çok partili hayata dönüş olarak reformcu cözümün yere, zamana ve güçler dengesine uygun bir şekilde ortaya çıktığını görebiliriz. Diğer ülkelerde olduğu gibi kanlı isyanları gerektirmeden sistemin uzun dönemli bekasının sağlanması için bu reform önemli bir işlev olarak gündeme gelebilmiştir.